15 Eylül 2010 Çarşamba

Bireyler olarak Siyaset Algımız, Referandum...vs.

Geçtiğimiz günlerde bir hayli referandum tartışması yaşandı, sonuçlar belli olmasına rağmen hala da yaşanıyor. Evet mi Hayır mı… Ya Evet çıkarsa, ya Hayır çıkarsa...vs. Ayrıca tüm bunların her bir ev, arkadaşlık, iş ve diğer sosyal ortamlarda gündemin 1. sırasına oturması da belki sizlere enteresan gelebilecek bir yorum yapmama neden oldu. Tüm bunları dinler ve konuşurken aklıma şu geldi: Birey olarak bizler, kontrolü aslında tam anlamıyla elimizde olmayan konulara dikkatimizi veriyoruz. Verdiğimiz dikkatle kalmıyor, aynı zamanda bu olayların sonuçlarını hesaba katarak üzülüyor, moralimizi bozuyor ya da kızıyoruz.

Aslında siyaset olgusuna baktığımızda, görünüşte birkaç insan arasında geçen atışmaların, çekişmelerin ve kavgaların sahnesi gibi algılanıyor ancak işin aslı, siyaset, kitlelerin yarattığı, beslediği ve ortaya çıkardığı bir olaylar ve gündemler silsilesi olarak karşımıza çıkıyor. Kitleler derken, her birimizin tek tek bireysel olarak katkıda bulunduğu, gerek düşünce biçimimizle, gerekse tepkilerimizle oluşturduğumuz, sonunda bir deve dönüşen topluluk…

Bizler, günlerimizi, saatlerimizi ve dakikalarımızı elimizde olmayan sonuçlar üzerine kafa yorarak, üzülerek harcarken, aslında yaratmak istediğimiz yaşamla ilgili yani o sonuca bağlı düşlediğimiz yaşam tarzı, ülke yönetimi, eğitim ve sağlık sistemi, belli alanlarda hizmet almak gibi konularla ilgili günlük yaşamımızda hiçbir şey yapmıyoruz. Nasıl mı?

Kaçımız sahip olduğumuz bilgi birikimini başkalarıyla paylaşıyor?
Kaçımız etrafımızda olan biten şeylerden memnun değilken, gerekli kişilerle temas kurup adım atıyor?
Kaçımız hayatında en az bir kere çevreyi kirletmemiştir?
Kaçımız halka hizmet diye yanıp tutuşurken çevresindeki halka bir şekilde (öğreterek, bilinçlendirerek, örnek olarak…vs.) hizmet etmiştir?
Kaçımız merak ettiği şeyleri araştırıyor?
Kaçımız Referandum değişikliğini yansıtan anayasa maddelerini okudu?
En sonundan başlayarak, etrafımda bu kadar Referandum konuşan insan görüyorum ama tek bir tanesi bile neyin değiştiğini değişmediğini bilmiyor.

Özellikle siyasi konularda birçok olumsuz öngörülere sahip insanlara bakıyorum, örneğin emekli oluyorlar, ama zamanlarını son derece “pasif” bir şekilde geçirmeye, o çok hizmet bekledikleri ülke sistemine “bir de ben hizmet edeyim” demiyorlar.

Sonuçta şuna varıyorum: Bu kadar çok siyasete odaklanmak, ancak onun temeli olan toplumsal bilinç adına hiçbir şey yapmamak aslında bir nevi sorumsuzluk ve tembelliktir.

İçinde yaşadığımız toplumun geleceğini hep başkalarına, yani siyasetçilere ve ülke yöneticilerine bırakırsak aslında o kişileri yaratan kitleyi dönüştürebilecek en ufak bir çabayı bile göz ardı etmiş oluruz. Sonuç: Sürekli yakınır dururuz…

5 Eylül 2010 Pazar

Günlük Yaşamda Düşüncelerimize Değer Vermek

Sevgili Okurlar,
Geçen yazımızda günlük yaşamda bedenimize verdiğimiz değerden söz etmiştik. Gün be gün, bedenimizle ilgili yapılabileceklerimizi sıralamıştık, örnekler vermiştik. Bu sefer, düşünce ile ilgili yapabileceklerimiz üzerinde duracağız.

Birincisi, insanın en çok zorlandığı şey düşünce akışını kontrol etmek ve durdurabilmektir. Düşünce akışını kontrol etmek derken negatif düşünce akışı yerine pozitif düşünceyi koyabilmekten söz ediyorum. Bu negatif düşünceyi yönetebilmek anlamına gelir. Peki bu nasıl olacak, onu konuşalım:
Öncelikle negatif bir düşünce içinde olduğunuzdan emin olmalısınız. Bunu yapabilmek öz farkındalık ve bilinç gerektirir.

Olumsuz düşünceyi fark ettikten sonra onun yerine pozitif versiyonunu koymalısınız. Bunu yapabilmek için yine farkındalık ve daha sonra da irade gerekiyor. Her düşüncenin pozitifte ve negatifte mutlaka bir versiyonu bulunmaktadır. Bu versiyonları tanımlayabildiğiniz noktada işin yarısı bitmiş demektir.

Çevirme işlemi sonrasında özellikle pozitif düşünce versiyonunu sürekli tekrarlamanız, kendinize bunu hatırlatmanız için gerekirse kağıt kalem kullanmanız gerekebilir. Daha sonra alıştığınızda kağıt kaleme gerek kalmaz.

Negatif düşünceyi durdurmak için ise:
Kesinlikle bunun negatif bir düşünce olduğunu fark etmek,
Fark ettikten sonra gerekirse sözel olarak “Dur! Bırak! İptal!” gibi ifadeler kullanabilir, bunu sessiz olarak da yapabilirsiniz. İşin başında sözel olarak yapmak alışkanlığın hızlanmasına neden olur.
Bugün çevremize ve dünyamıza baktığımızda her türlü problem, acımasız durumlar, yoksulluk, hastalık , suç oranları ve olumsuz her türlü olayın altında olumsuz düşünce biçimleri ve “durdurulamayan düşünceler” yatmaktadır. İç ve sonrasında dış dünya ancak “bir şey düşünülmediğinde” sakinleşebilir, huzur dolabilir.

Sevgili okurlar, düşünce konusunu çalışmak çok zordur çünkü doğduğumuz andan beri bize öğretilen hep “düşünmektir”. Geçmişi, geleceği hep düşünürüz. Geçmişin pişmanlığı, anıları, olumsuz durumları; geleceğin korku, hedef ve kaygıları her zaman düşünce şeklinde bize ıstırap verir.
Gün içinde kendinizi gözlemlediğinizde, olumsuz duygularınıza bakın, öncesinde mutlaka bir şey düşünmüş olduğunuzu görürsünüz. Bugün depresyon, anksiyete, kişilik problemleri..vs. nin temelinde düşünce kalıplarının değişmezliği ve yönetilememesi yatmaktadır.
Kendimize değer vermek, aynı zamanda düşünce akışımızı önce izleyebilmek, sonra fark etmek, sonrasında da yönetebilmektir.

Farkındalık ve Sevgiyle...

Dr. Duysal Aşkun Çelik