6 Haziran 2010 Pazar

Yurtta Barış, Dünyada Barış ve İçimizdeki Barış üzerine...

En son İsrail ve Türkiye arasındaki gerginlik haberleri ile birlikte evlerimiz, televizyonlarımız, ilişkilerimiz ve konuşmalarımız hep şiddeti, savaşı, anlaşmazlığı ve çatışmayı içinde barındırır hale geldi. Dünyada ve ülkemizde yaşananlar aslında bir kitle bilincinin ve farkındalık seviyesinin sonucu olduğu için; bu olaylar her ne kadar şaşırtmıyorsa da bu konularda bir şeyler söylememizin yani “bireyin iç dünyası” açısından tüm bunların ne anlama geldiğinin üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle dışarıda olan hiçbir şey olmadığının altını çizmek istiyorum. Dışarıda olan bir şey yok, dışarıda yarattığımız olaylar var… Hepimizin tek tek katkıda bulunduğumuz olaylar… Bunun yanında dışarıda yarattıklarımızın üstüne bir de bireysel algılamamız var… Bu olayların vahimliği bir yana, bir de üstüne olumsuz algı ve yorumlama ekledik mi zaten yarattığımız gerçekliğin üzerine tuz biber ekmiş oluyoruz.
Peki nedir bu yarattıklarımız? “Aslında neden İsrail ve Türkiye, Yunanistan krizi, BP’nin Meksika körfezindeki atıkları bizim sorumluluğumuzda olsun ki? Oradaki karar alıcılar biz değiliz, üst düzey kişiler… hissedarlar, hükümetin başındakiler, politikacılar… Bu insanlar tüm kararları bizim adımıza alıyorlar… biz ise sadece seyirciyiz ama sorumluluk konusu bize ait değil…” diyebiliriz rahatlıkla, ama bu konuyu bir türlü çözemiyoruz yani dünya yüzyıllardır belki binlerce yıldır aslında hep aynı sorunla karşı karşıya… anlaşamadığı zaman karşıdakini yok etme isteği, kaynakların hep yetersiz olduğu algısı nedeniyle bir türlü orta yollar bulunamaması, kavga, savaş, çatışma… bir türlü hallolmadı… Bugün bu sorunla baş etmeye çalışan binlerce kuruluş, milyonlarca da insan var… ama bu problemler bitmiyor üstelik artıyor. Hatta daha da ileri gideyim, Barış için çalışan onca organizasyonun içyapısına bir bakın, bir sürü çatışmayla dolduğunu görürsünüzJ Nükleer silahların giderek gündemde yerini alması bu gerçeğin en kabul edilmez hali ama hepimiz sorumluyuz… Nasıl?

İnsanlık bugüne kadar öncelikle yaşamıyla ilgili yaşadıklarının sorumluluğunu hep kadere, Tanrıya ya da Tanrısal güçlere bırakmıştır. İnsanlar başlarına iyi ya da kötü bir şey geldiğinde bunu kendilerine ve ne ya da kim olduklarına değil, kısmete, şansa, inanç duygularına yormuşlar… Bazıları bu olayları kabul etmiş, bazıları edememiş ve hastalanmış, bazıları ise hiç sorgulamamıştır. Ancak kişi ne zaman kim olduğunu, yaşamda ne yaratmak istediğini ve bunun gücünün aslında kendi elinde olduğunu fark ettiği zaman bu olayların sorumluluğunu üstlenebilecektir. Şu ana kadar her birimiz kendi bireysel hayatlarımızdan “ne kadar sorumlu hissettiğimiz”in oranı kadar yaşama katkıda bulunuyoruz. Dolayısıyla;
Etrafımızda olanlar bizim de içinde bulunduğumuz “sorumluluk seviyesi”nin katkıda bulunduğu bir kitle bilinci sonucudur.
Kendi yaşamımıza göz atıp ben ne kadar çatışma, kavga ve iç uyumsuzluk barındırıyorum sorusuna verdiğimiz cevap kendimizle ilgili güçlü bir gerçeği ortaya koyar.
Dışarıda olan olaylar genelde olumsuz ise ve biz bir de buna “olumsuz, umutsuz ve çaresiz bir algı” ile bakıyorsak bu da yine kitleye olumsuz katkı demektir.
İçimizde olan ama fark etmediğimiz güç öyledir ki bu güç son derece “negatif” ya da son derece “pozitif” yöne akabilir. Bu yön bizim farkındalığımız sayesinde rota değiştirebilir.
Yaşamımız ve dünyamızda olan biteni “liderler”e yüklemek, olaylarda kendi rolümüzü yadsımak ve bu işten kısaca “sıyrılmak”tan başka bir şey değildir.
Sevgili okuyucular… bugünden itibaren, gelecek günleri, her birimizin hak ettiği şekilde barış, sevgi, saygı ve işbirliği içinde görmek istiyorsanız, önce kendi yaşamınızdaki çatışmalı durumlardan başlayın ve kendinize şu soruları sormaya çalışın: “Yaşamımı seviyor muyum? Sevmediğim ve istemediğim bir yaşam mı yaşıyorum? İşimi ve ailemi seviyor muyum? Değiştirmek istediğim bir şey var mı? Ruhum, zihnim ve bedenim bir arada ve uyumla mı işliyor yoksa ruhum bir şey, zihnim başka şey ve bedenim de bir robot gibi onları mı takip ediyor?”… Bu soruların yanında seyrettiğiniz TV haberleri, okuduğunuz yazılar ve haberleri, olumsuz algınızı güçlendirmek için değil, acaba nasıl değişebilir diye okumaya başlayın, çok farklı yollar karşınıza çıkabilir.

Farkındalık ve Sevgiyle…
Dr. Duysal Aşkun
DeğişimGrup